Çocukluğumdan bahsetmek istiyorum bugün. İnsan çocukluğunun ne kadarını hatırlar? En çok etkilendiği şey nedir o yıllarda? İnsanın en güzel ama kıymetini en az bildiği bir dönem. Bir an önce büyümek istediğin, büyükler kadar söz sahibi, onlar kadar özgür olmayı istediğin yaşlar. Ben küçükken bir an önce 17-18 yaşında olmak isterdim. Ne olacaksa? O yaşlara gelince fazla bir değişiklik olmadı oysa. Resimde görülen benim doğup büyüdüğüm, 16 yaşına kadar yaşadığım ev ve sokak. Hafta sonu eski mahalleme gittim. Hem biraz sıkıntı dağıtmak, hem de bir akrabayı ziyaret etmek için.
Evimiz üç katlıydı. Hem ikinci, hem de üçüncü katında oturduk. Arkada dut, elma, kiraz ve asma ağaçlarının bulunduğu geniş bir bahçe vardı. Annem kümeste tavuk yetiştirirdi. Çok olmamakla beraber bir iki sebze de ekerdi, ama güneş fazla gelmediği için çok fazla yetişmezdi. Bol bol ot biterdi yazın. Kışın kardan adam yapmak, yazın arkadaşlarımla oynamak, hele de yan bahçeye atlamak en büyük zevkimizdi. Bahçeye bodrumdan çıkılıyordu. Karanlık mağaralara benzeyen, duvarlarında sümüklüböcek izlerinin olduğu, benim küçükken sokakta oynarken eve girmeye üşendiğimde kimseye görünmeden bazen ihtiyacımı karşıladığım, bu küçük sırrımı bu zamana kadar paylaştığım bodrum katı. Balkona çıkıp bahçeyi, geceleri de yıldızları seyretmek çok güzeldi. Yukarıda bir tavan arası vardı, annemin Ramazan için yufka açıp kuzinede pişirdiği... Bir de tarasımız vardı, ara sıra çıkıp etrafı seyrettiğimiz…
Yan binada kadim çocukluk arkadaşım Mine oturuyordu. Çok severdik birbirimizi. Onunla ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum. Çok uyumlu, vefalıydı Mine. Ben sık sık onların evine giderdim. O kadar samimi, yüreği temiz insanlardı ki. Mineler beş kardeştiler. Hepsi de beni çok severdi. Birlikte bir sürü oyun oynardık, evcilik, saklambaç, istop, yakan top, tombilik, seksek. Tabi diğer arkadaşlarımı da unutmuyorum; Aylin, Hatice ve sık sık kavga ettiğimiz Mehtap. Sonradan hepsi başka yerlere taşındı. Bir de yaramaz, çete lideri Muhittin. Biz oynarken hep bizi rahatsız ederdi. Acaba şimdi neredeler, neler yapıyorlar? Hayat onlara neler yaşattı?
Mineyle camiye Kur’an öğrenmeye gidişimiz, bana namazı ilk öğreten kişinin de o olması onun değerini bir kat daha arttırıyor benim için. Ramazanlarda dışarıda top patlamasını bekleyişimiz ve patlar patlamaz da doğru eve koşuşumuz, babacığımın üstü başı kir pas içinde akşamları eve gelişi hatırımdan çıkmıyor,bir de babamın cenazesinin evden çıkışı. Bazen sokaktan eve girmemek için babamın geldiğini görür görmez bir arabanın arkasına veya başka bir evin merdivenine saklanırdım. Çok neşeli, cıvıl cıvıl bir sokağımız vardı. Çocuk, genç doluydu. Herkes samimiydi o zaman, sıcacıktı ilişkiler. Annem komşularla gün yapardı. Bir komşu teyze vardı, komiklik olsun diye misafirliğe geldiğinde erkek kıyafeti giyip, çıkarırdı. Kadınlar karşılıklı oynardı, türkü, oyun havası eşliğinde. Ben o komik teyzeden korkup kaçtığımı hatırlıyorum, nedense. Oysa çok hoş biriydi. Onun adı ‘’adam olan kadın’’dı, kendim koymuştum bu adı. Hiç unutamadığım komşularımızdan biri de Hüsniye Teyzedir. Allah rahmet eylesin. Ne kadar güler yüzlü, sevecen, vefalı bir insandı. Onun isminde bir öğrencim var. Gözleri aynı onun gibi yeşil. Hüsniye Teyzemi hatırlatıyor bana. Daha birçok komşumuz vardı. Hepsini anlatmak zaman alacağı için kısa kesiyorum.
Geçmişi hatırlamak biraz buruk bir his veriyor insana. Şimdi geriye bakıyorum da mutlu bir çocukluk geçirdim. Tozun, güneşin altıda oynamak, sırılsıklam terleyip, çocukça çığlıklar atmak herhalde insanın en mutlu dönemleri olsa gerek. Kendi çocukluğumuzu düşünerek çocuklarımıza güzel birer çocukluk yaşatmak, onlara en çok ihtiyaçları oldukları sevgi gıdasını verebilmek, altın, benzin fiyatlarını veya nerede, ne zaman savaş ve deprem gibi olaylar olacağını merak etmekten çok daha önemli. Çünkü o dönemler bir daha ele geçmiyor.